GENEL BAŞKAN ASMALI: TÜRKİYE POZİTİF AYRIŞACAK

Türkiye’nin yurt içi ve yurt dışı en geniş yapılanmasına sahip iş örgütü MÜSİAD’ın yeni genel başkanı Mahmut Asmalı oldu. Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katılımıyla yapılan 26. Olağan Genel Kurul’da görevi devralan Asmalı, yeni döneme dair planlarını Z Raporu’na anlattı. Asmalı, devraldıkları bayrağı daha ileriye, daha yükseğe taşımayı hedeflediklerini söyledi. Türkiye’nin mevcut imalat potansiyeli ve esnek üretim kapasitesiyle ciddi bir avantaja sahip olduğunu belirten Asmalı, Kovid-19 sonrasında da bu potansiyeliyle pozitif ayrışacağını ve bunun ilk işaretlerini de görmeye başladıklarını kaydetti. 

Erdem ve ahlak ilkelerinde buluşan iş insanları tarafından 31 yıl önce kurulan MÜSİAD'ın 26. Olağan Genel Kurulu'nda yedinci genel başkan olarak seçildiniz. Hayırlı olsun. Nasıl bir miras devraldığınızı düşünüyorsunuz?

31. yılımızı geride bırakırken, Türkiye'mizin ekonomik ve sosyal gelişmesinde, küresel bir oyuncu olması yolunda, MÜSİAD’ımız çok önemli bir görev üstlenmiştir. MÜSİAD, kuruluş felsefesi çerçevesinde; Türkiye'nin kalkınmasına katkı sağlayacak ve halkının refah seviyesini yükseltecek her çalışmaya, destek vermiştir.  Tüm üyelerinin emeği ile yapmış olduğu projeler, faaliyetler, yayınlamış olduğu araştırma raporları ile ülkemizin yönetimlerine her dönemde büyük katkılar sunmuştur.

Döneminizde icra edilecek MÜSİAD vizyonunu nasıl tarif edersiniz?

MÜSİAD'a 2006 tarihinde bir nefer olarak üye olan, 4 Genel Başkanla çalışan, sektör kurullarında, yönetim kurullarında ve başkan vekilliği görevlerinde bulunan bir MÜSİAD’lı olarak, tüm şubelerimizin ve yönetim kademelerimizin mutabakatı sonucunda, Genel Kurulumuzun da onayı ile devraldığımız bu bayrağı, inşallah üyelerimizle hep birlikte daha ileriye, daha yükseğe taşıyacağız. MÜSİAD bir ocaktır, bir okuldur, bir gönüllü teşekküldür ve kapısı ülkemize, halkımıza hizmet etmek isteyen herkese açıktır. MÜSİAD bir fikir, kural ve aksiyon topluluğudur. MÜSİAD'ın önceliği Türkiye'dir, İslam dünyasıdır, mazlum milletlerdir, insanlığın kurtuluşudur. Bu önceliklerimiz doğrultusunda, almış olduğumuz bayrağı daha ileriye taşımak için, heyecanımız, azim ve kararlılığımız tamdır. Gücümüzü geçmişimizden alacağız, bugüne ve geleceğe odaklanacağız. Geçmişin tecrübeleri ile bugünün yeniliklerini birleştirerek, Allah’ın yardımıyla MÜSİAD'ı ve Türkiye'yi yeni ufuklara taşıyacağız. 

Tüm dünyanın Kovid-19 ile mücadele ettiği, küresel ekonomide salgının yol açtığı dönüşümün yaşandığı bir süreçte başkanlık görevini devraldınız. Dünya ekonomisi nasıl bir sürece giriyor sizce? 

Salgının küresel ölçekte yayılmaya başladığı ilk günden bugüne kadar, dünya ekonomisinde sert bir dönüşüm rüzgârı esmeye başladı. Zira salgınla birlikte mal ve insan hareketliliğinin durma noktasına gelmesi, para ve sermayenin akışını da oldukça yavaşlatmıştı. Ekonomik aktivitenin tarihin en kötü dönemlerinden birini geçirmesi; bütün dünya ülkelerinin piyasalara yüklü miktarda teşvik, destek ve hibe sunmasına, trilyonlarca dolarlık kurtarma paketlerinin ortaya çıkmasına ve genişleyici para politikasının küresel ölçekte hâkimiyetine sebebiyet verdi. Normalleşme sürecinin başlaması ve aşılama faaliyetlerinin hızlanmasıyla birlikte ise bu rüzgâr tersine döndü ve enflasyon, küresel ekonominin en önemli sorunu olarak karşımıza çıktı. Üstelik küresel ekonomik aktivite de kriz öncesi seviyelerine henüz ulaşamadı. Buna gıda ve emtia fiyatlarındaki artışlar ve arz-talep sorunları da eklendi. Bütün bu gelişmeler ışığında, Kovid-19’un etkilerini bertaraf etme noktasında küresel ekonomiyi oldukça zorlu bir sürecin beklediğini söyleyebiliriz. Bu süreçte küresel ekonominin aktörleri; bir yandan varlık alımları ve kurtarma paketleriyle piyasaya sürülen nakdî desteğin daha fazla enflasyonist baskıya neden olmaması adına yeni kararlar almak durumundayken, diğer taraftan da ekonomik aktivitenin yavaşlamasını engellemek zorunda. Şu an bulunduğumuz aşamada, bu açmazdan nasıl çıkılacağına dair belirsizliklerin, maalesef her geçen gün arttığı görülmektedir.

“Türkiye mevcut imalat potansiyeliyle ciddi avantaja sahiptir”

Bu dönüşümden Türkiye’nin nasıl etkilenmesini bekliyorsunuz? 

Hepimiz biliyoruz ki, pandeminin küresel ekonomi üzerinde kısa ve uzun vadedeki sonuçları sürecektir. Sıklıkla ifade ettiğimiz gibi; Kovid-19'un kısa vadedeki olumsuz etkilerinin, ülkemiz özelinde bilhassa orta vadede fırsata çevrilebileceğine inanıyoruz. Çünkü Türkiye; mevcut imalat potansiyeli, esnek üretim kapasitesi, ucuz iş gücü ve büyük piyasalara yakınlığı sayesinde, çevre ülkelerle kıyaslandığında ciddi bir avantaja sahiptir. Güncel ihracat verileri de bu öngörümüzü desteklemektedir. 2021 yılının Ocak-Temmuz döneminde toplam ihracatımızın önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 34,9 artarak 121,3 milyar dolara ulaşması, Türkiye pazarının kriz sonrası avantajlarını kullanarak muadili ülkelerden pozitif olarak ayrıştığına işaret etmektedir. Bu süreçte kritik pozisyondaki önemini bir kez daha idrak etmiş olduğumuz ülkemizin “milli bir sanayi sektörü ve yerli imalat yeteneğinin”, önümüzdeki dönemde de Türkiye’yi diğer ülkelerden pozitif anlamda ayrıştıracağına inanıyoruz.

Türk iş dünyasının bu sürece uyum sağlaması, küresel rekabette öne çıkması için MÜSİAD olarak yönlendirici çalışmalarınız olacak mı? Türk iş dünyası bu süreci nasıl avantaja çevirebilir?

Kovid-19 süreci bir kez daha göstermiştir ki, yalnızca Türkiye’nin değil, hiçbir ülkenin bütün ürünleri kendine yeter bir kapasitede üretebilmesi mümkün değildir. Bu bağlamda kriz sonrası orta ve uzun vadede gerçekleşecek toparlanmada mevcut tedarik zincirlerinin dönüşümü önemli bir rol oynayacaktır. Mümkün olduğunca esnek ve çeşitliliğe dayalı bir tedarik zinciri sisteminin tesis edilmesi, önümüzdeki dönemde ülkemizin üretim ve dış ticaretteki avantajını artıracaktır. Çünkü Kovid-19’la birlikte sürekli değişen tüketici taleplerini önceden tahmin edebilmek çok daha zor hâle gelmiştir. Tedarik zincirinin çeşitlendirilmesi ise; risklerin azaltılması, iş sürekliliğinin sağlanması ve işletme maliyetlerini yönetmek için kilit bir rol üstlenmektedir. Bu nedenle yeni dönemde odaklanacağımız noktaların başında bu gelmektedir. Böylece küresel ticaret sisteminde Çin’e karşı oluşan arz ve talep yönlü olumsuz yaklaşımların olumlu ve kalıcı bir şekilde ülkemize kaymasını sağlamayı ve küresel ölçekte Türk ürünlerine yönelik kalite algısını artırmayı hedefliyoruz. Bu bağlamda atacağımız bütün adımların mümkün olduğunca uzun vadeli ve makro perspektifte olmasını önemsiyoruz.

“Türkiye ekonomisi; sağlam temeller üzerinde inşa edildiğini ispatlamıştır”

Seçimler, dış ekonomik saldırılar, tehditler, pandemi, doğal afetler ve buna benzer zorlu süreçlerin yaşandığı bir dönem geride kaldı. Muhtemeldir ki döneminizde de buna benzer süreçler yaşanacak. MÜSİAD'ın bu anlamda hassasiyetleri var. Neler düşünüyorsunuz?

Ekonomi literatüründe “Er ya da geç bütün balonlar patlar.” diye bir söz vardır. Bu sözden hareketle şunu ifade edebiliriz ki; sun’i olan, hakiki anlamda sağlam bir temele oturmayan, yalnızca arkasına geçici bir rüzgârı alarak hareket eden bütün yapılar, gün sonunda yok olmaya mahkûmdur. Türkiye ekonomisi; maruz kaldığı ekonomik saldırılar ve tehditler karşısında göstermiş olduğu dirayetle, birçok kez sağlam temeller üzerinde inşa edildiğini ispatlamıştır. Sadece iç ve dış saldırılar değil; pandemi ve afetler gibi doğal ve olağandışı dönemlerin ortaya çıkardığı testlerden de başarıyla geçmiştir. Bu bağlamda Türk iş dünyasının temsilcileri olarak bizlere düşen; ekonomimizin sağlam temellerinin, güçlü ve istikrarlı yapısının sürdürülebilir kılınması için var gücümüzle çalışmak ve istisnasız bütün piyasa ve sektörlerde “balon” oluşmasını engellemektedir. Zira üretime yaslanmayan hiçbir tüketimin reel olduğu kanaatinde değiliz. Bırakalım birtakım çevreler “Türkiye yalnızca tüketerek büyüyor.” masalıyla avunmayı sürdürsün. Bizler “Üretmeden tüketim olmaz.” diyerek çıktığımız bu yolda; tüketimin amaç değil, daha fazla üretim için yalnızca bir araç olduğunun bilincindeyiz. Bunun için de iş dünyası olarak üretim, ticaret ve yatırım hattında göstermiş olduğumuz çabayı artırmamız gerekmektedir. Böylece önümüzdeki dönemde gözlenebilecek Türkiye ekonomisini hedef alan muhtemel yeni saldırı ve tehditler ya da olağandışı her türlü koşuldan, geçmişte olduğu gibi güçlenerek çıkmayı başaracağımıza inanıyoruz.

Genel kurul konuşmanızda altını çizerek, "Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin büyük bir atılım göstereceğine yürekten inanıyoruz" cümlesi, bir hedefe de işaret ediyor. Bu anlamda Türkiye'nin temel ekonomik sorunlara yaklaşımınız ve çözüm önerileriniz nedir? 

Bilindiği gibi Türkiye ekonomisi; 2021 yılının ilk çeyreğinde yüzde 7,2 büyümüş, ikinci çeyrekte ise Cumhuriyet tarihimizin en yüksek 3’üncü çeyrek dönem yıllıklandırılmış büyüme oranı olan yüzde 21,7 seviyesini görmüştü. Bu dönemde G20 ülkeleri içerisinde yüzde 22,2 büyüyen İngiltere’nin ardından 2’nci sırada bulunan Türkiye, küresel ekonomi içerisinde yine pozitif bir şekilde ayrışmayı başarmıştır. Üstelik bu dönemde hem iç talep, hem net dış talep, hem de yatırımlar büyümeye pozitif katkı vermiş ve bütün unsurlarıyla gelişim kaydeden bir ekonomiye işaret etmiştir.

Elbette söz konusu büyüme performansının sürdürülebilir bir niteliğe kavuşabilmesi için, önümüzde uzun ve zorlu bir yol bulunmaktadır. Bu bağlamda yerli ve milli bağlamda kritik pozisyondaki bütün sektörlerimizin kendi kendine yeterlilik politikalarının artırılması ve bilhassa dış ticarete yönelik yeni bir stratejinin belirlenmesi, doğru bir adım olacaktır. Dış ticarete yönelik üzerine eğilmemiz gereken meselelerin başında da ara malı ithalatının ekonomimiz üzerinde oluşturduğu yük gelmektedir.

Toplam ithalatımız içerisindeki payı neredeyse %80’e varan, 2021 yılının ilk 7 ayında önceki yıla göre yüzde 27,1 oranında artış kaydederek 111,5 milyar dolar düzeyine ulaşan ara malı ithalatının çok cazip hale gelmesi, uzun vadede yerli üretimi tehdit etmektedir. Hammaddesine sahip olmamızın yanı sıra üretme imkân ve potansiyelini elimizde bulundurmamıza karşın ithal ettiğimiz her ara malı, milli ekonomimize zarar vermektedir. Üstelik üretim maliyetlerini artırarak tüketici fiyatları üzerinde de yukarı yönlü bir baskı oluşturan ara malı ithalatı, böylece enflasyonist bir etki oluşturmaktadır. Bu kapsamda yeni dönemde, hâlihazırda ithal edilen ara malını üretmek isteyen yerli ve milli üreticilerimizin daha fazla desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz.

“Olumsuz algı operasyonlarıyla mücadelemiz sürecek”

Türkiye son dönemde çok ağır bir algı operasyonunun hedefi haline geldi. Yurtdışında Türkiye adına yürütülen olumsuz algı operasyonunu yıkmanın bir yolu da lobi faaliyeti. Bu anlamda MÜSİAD olarak geniş yurtdışı yapılanmanızla büyük bir güce sahipsiniz. Türkiye adına yürütülen bu olumsuz algı operasyonlarıyla mücadele adına yurtdışı yapılanmanızın aracılığıyla planlarınız var mı? 

MÜSİAD olarak global ağımızla bulunduğumuz ülkelerdeki diplomatik misyonlar ve kamuoyu ile sürekli irtibat halindeyiz. Ülkemize yönelik olumsuz algıları da yerinde düzeltmeyi milli açıdan bir borç biliyor, görev ediniyoruz. Elbette değişen ve gelişen dünyada teknolojinin de etkisiyle bilginin gücü keşfedilirken bilgi kirliliğinin nasıl sonuçlar ortaya çıkardığı da gözlemleniyor. Bizler milleti ve ülkesi için dertlenen iş insanları olarak, hem işimizi en iyi şekilde yapmaya devam edecek, hem de bulunduğumuz ülkelerde ülkemizi en iyi şekilde tanıtarak, doğruları aktararak bu algıyla mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Yeni dönemde de çalışmalarımız ve mücadelemiz doğru bilginin paylaşımı eşliğinde ülkemizin ve milletimizin milli menfaatleri doğrultusunda şekillenecektir.


Genel Kurul’da yaptığınız konuşmada MÜSİAD Kadın Çalışma Grubu’na atıf yaptınız. Bir çok projenin hayata geçirileceğini belirttiniz. Şu an planlanan projeler var mı, Kadın Çalışma Grubu için daha aktif bir dönem bekleyebilir miyiz? 

Güçlü Türkiye için, güçlü ekonomi şarttır. 
Güçlü bir ekonomiye sahip Türkiye; 
Hak ve hukukun, adalet ve eşitliğin, barış ve güvenin, refah ve mutluluğun hakim olduğu bir dünyanın,  yeniden inşa edilmesinin en büyük öncüsü olacaktır. 
Bizler; “Tohum saç, bitmezse toprak utansın…” diyen büyüklerimizi dinleyerek, gelecekte bu dünyanın öncüsü olacak kuşakları yetiştirmek adına, Genç MÜSİAD’la tohumlar ektik…
Son 20 yılda bu tohumlar yeşerdi; “filiz verdi, güçlendi ve artık kendi gövdeleri üzerinde durmaya başladılar.” İnşallah bu dönem meyveleri topladığımız dönem olacaktır. 

Bununla birlikte, yurtiçi genelinde 200’den fazla iş kadını üyesi olması hasebiyle Türkiye’nin en büyük iş kadını teşkilatlarından biri olan MÜSİAD Kadın’a vereceğimiz güçlü destekle;  iş ve aile hayatımızın bu gününe ve geleceğine yönelik birçok başarılı projeyi de inşallah hayata geçireceğiz. Projelerimizi ilerleyen günlerde peyderpey paylaşacağız.

MÜSİAD standart bir STK değil, küresel ekonomik düzendeki gelişmeleri de hassasiyetle izleyen bir STK.... Küresel düzeyde de özellikle İslam ülkelerinin merkeze oturduğu gelişmeler söz konusu... Bu cepheden bakarak nasıl bir dünya gözüküyor?

Sizin de ifade ettiğiniz gibi MÜSİAD standart veya sıradan bir Sivil Toplum Kuruluşu değil, İstanbul’dan doğan ve dünyanın her noktasına yayılan bir sivil inisiyatif ve davanın adıdır. Bizler, her şeyden önce insan ve insanlık için çalışan, bu neticede geleceği şekillendiren bir sermaye platformunun neferleriyiz. İslam coğrafyasında yaşanan olumsuzluklar hepimiz için can sıkıcı bir tablo çizse de, bu süreçleri hassasiyetle takip ederek yerinde müdahaleler için gerek sahada gerekse diplomasi alanında girişimlerimizi sürdürüyoruz. Bundan sonra da bu yaklaşımımıza hassasiyetle devam edeceğiz.